DÜNYANIN PETROLÜ’NE SAHİP ÜLKEDEN ,PETROL İÇİN DÜNYANIN PARASINI ÖDEYEN ÜLKEYE…

Reklam
Reklamı Gizle


Bilgehan Altaş

20. yüzyılın henüz başlarında, Sanayi Devrimi sonrası dönemin en önemli enerji kaynağı maden kömürünün yerini alacak olan “sıvı enerji” kaynağı petrolün önemi iyice artmıştı. Petrole sahip ülkenin önümüzdeki yüzyılda dünya’ya da hakim olacağı apaçık ortadaydı…

                Ve dönem için bilinen en önemli kaynağı da  Mezopotamya bölgesiydi. Bu bölge de henüz Osmanlı Devleti’nin hakimiyet alanında yer almaktaydı.

 Böyle olunca  başta İngiliz İmparatorluğu olmak üzere, Almanya, Fransa, Çarlık Rusyası ve en son Amerika Birleşik Devletleri bölge petrolünü ele geçirebilme, en azından bu zenginlik pastasından daha fazla pay kapabilme yarışına giriştiler.

Aynı dönemde (1904 -1905  yıllarında) Çarlık Rusyası ile Japonya arasında çıkan ve Rusların ağır yenilgisi ile son bulan bir savaş olmuştu.

                İngilizler bu durumu her zaman olduğu gibi hemen değerlendirdi. 1907 yılında Fransızlar aracılığı ile Ruslarla irtibata geçip üçlü ittifak anlaşması imzaladılar. Bu sayede Ruslar , Japonya’nın yeniden saldırması korkusundan kurtulurken, İngilizler hem Afganistan hem de Hindistan da rahatlamış oldular . Sömürgelerini , Japonya veya Çin’in baskısından kurtarmış oldular. Ayrıca Rusya’nın doğuya ilerleyemeyince denize ulaşmak maksadı ile kısa süre sonra güneye yapacağı atakları da önlemiş ve rakibini topraklarına bekçi yapmıs oldu. Daha da önemlisi Avrupa’daki belki de tek rakibi olan Alman İmparatorluğu’nu da Rusya ile arasında tost yaptı. Alman İmparatorluğu’nun etkisini azalttı, Kendisi için hayati önemdeki Basra Körfezine ve Hindistan’a giden yolu kontrolü altında tutmayı başardığı gibi artık asıl hedef olarak  Mezopotamya’yı belirlenebilirdi.

19. yüzyılın sonlarına doğru özellikle Musul ,Kerkük bölgesi  olmak üzere gezginler, misyonerler ve askeri uzmanlar farklı kılıklarda bölgeyi karış karış gezip zenginliklerini tespit ettiler.  Aslında çoğu jeolog olan uzmanları, çoğu zaman “arkeolog” kisvesi altında bölgede arkeolojik kazılar yapma adıyla görevlendirdiler.

         Düvel-i Muazzama olarak nitelenen bu devletlerin petrol yarışına sahne olan dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun başında ise Sultan II. Abdülhamid bulunuyordu. Bölge petrolleri ile ilgili plan ve proje sahibi ülkelerin emellerinin engellenmesinin mümkün olmadığını düşünen Sultan II. Abdülhamid, bu emellerin gerçekleşmesini en azından geciktirmek ve imparatorluğun hayatını uzatabilmek amacıyla içeride ve dışarıda birtakım stratejik adımlar attı.Bölgeyi Hazine-i Hassa ilan etti yanı Hazine arazisinden çıkararak  Padişaha ait mal haline getirdi. Böylece, padişah ister kendi işletsin ister üçüncü şahıslara işletme hakkı versin; Musul petrollerinden elde edilecek gelir, veya petrolün işletme hakkının üçüncü şahıslara verebilmesi padişahın bilgisi ve inisiyatifinde olacaktı.

                Yine II. Abdülhamid, Tunus ve Libya topraklarında çakışan emelleri olan Fransa ve İtalya’yı Kuzey Afrika’da birbirlerine düşürebilmek için girişimde bulundu. Balkanlar’da “Çok şükür Bulgarlarla Yunanlılar, birbirlerinden ateş ile su gibi nefret eder” diyerek bu iki milleti denge unsuru olarak kullandı. Aynı şekilde Balkanlarda Rusya’nın saldırgan emelleri karşısında Avusturya’yı dikmiş ve bu yolla, mevcut durumun korunmasını sağlamıştı. Aynı şekilde Rusların baskısından kurtulmak için Japonya ile yakın ilişkiler geliştirmeye çalıştı. “Japonya’nın muvaffakiyeti bizi memnun eder, onların Rusya’ya karşı kazandıkları zafer bizim içinde zafer sayılır” demekle, Ruslara karşı savaşıp, önemli başarılar kazanan Japon yönetimine takdirlerini sunmaktan da çekinmedi.

                  Bunun üzerine İngilizlerin başını çektiği İttifak yeni planlarını devreye soktu. II.Abdulhamit  Han ve diğer petrol ülkesi İran’ın Şahı Muzafferüddin Şah’a petrol arama izni vermesi konusunda  baskılarını artırdılar.Operasyonlarını tek tek icraata geçtiler. İçerideki dostlarını harekete geçirdiler. Basın’ın bir kısmı ile karalama kampanyası düzenlenirken  Padişah’a baskıcı, “Odasından çıkmayan korkak”gibi sıfatlarla baskılar arttı.Başta balkan milletleri olmak üzere imparatorluk içindeki milletler devamlı kışkırtıldı. Ordunun içinden bazı komutanlar bilerek ya da bilmeyerek isyan etti ,kimisi dağa çıktı.Ardından İstanbul’da meydana getirilen mizansel bir kargaşa sonrası Abdulhamit Han tahttan indirildi.

                  1907 yılı başında İran’da da Şah öldü(!) .Yerine gelen oğlu  Muhammed Ali Şah geldi  Geldiği günden itibaren ülkeyi sarsacak olan ciddi meselelerle yüz yüze kalan Şah bir yandan monarşinin güç kaybetmesine karşı şiddetle direnirken bir yandan da İran’ın üzerinde gittikçe hararetlenen Rus-İngiliz siyasî rekabetiyle uğraşmış ve Rusya’nın tarafını tutmuştu.Ancak fazla dayanamadı, 31 Ağustos 1907’de imzalanan antlaşmayla başşehir Tahran ve İsfahan dahil İran’ın kuzeyi Rusya’nın, güneyi İngiltere’nin nüfuzu altına verildi.

                Osmanlı’da II. Meşrutiyet ilan edildi.  Meclisin ilk aldığı kararlardan biri İngilizlere Petrol arama izni verilmesi oldu. Ardından balkanlarda karışıklıklar, Kuzey Afrika’da bulunan topraklarda yaşananlar , I.Dünya savası  ardından Kurtuluş savaşı…..

                Dünya Petrolü’nün  % 70 ine sahip ülkeden ,Petrol için dünyanın parasını ödeyen ülkeye dönüşüverdik…

                Sonrası mı? Bir sonraki buluşmaya devam edelim…

                DEVAMI GELECEK….

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.