JEOPOLİTİK KONUM,ENERJİ VE DÜNYA HAKİMİYETİ

Reklam
Reklamı Gizle

Bilgehan Altaş

            Geçtiğiz hafta genelde enerji  kaynakları özelde ise” Petrol”e ve dünyaya hakim olma savaşını anlatmaya başlamış, I.Dünya savaşına kadar da gelmiştik.

                Birçoğumuzun bildiğinin aksine savaşın nedeni ne Avusturya prensinin Bosna’da vurulması ne de Yavuz ve Midilli’nin Rus sahillerini bombalamasıdır. Bunlar sadece bahanesidir. Amaç başta dönemin en önemli gücü “Enerji”ye sahip olmak  , deniz hakimiyeti,kara hakimiyeti için çok önemli olan bölgenin sahibi ve zayıflatılan Osmanlı’nın bölüşülmesi meselesidir.Bunu anlamak için savaş yıllarında, Ruslar’ın işgal ettiği Anadolu topraklarında Erzincan, Erzurum ve Van sınırları içinde bulunan Hasankale, Tercan, Katranlı, Kürzot dolaylarında  sondaj ve galeri usulüyle üretime geçişini, – Ancak Rusya’da yaşanan ihtilal sonucu çalışmaları durmuştur.- Yine dönemin öne çıkan enerji şirketi John Rockefeller tarafından kurulmuş olan Standard Oil  Şirketine ve Thomas isimli bir yabancıya  1914 yılında Mürefte ve Şarköy civarında petrol arama imtiyazı verilmesini ve Standart  Oil şirketinin bölgenin Yunan işgali altında olduğu sıralarda petrol  araştırmalarını doğru analiz etmeliyiz. Bu da asıl amacın ne olduğunu anlamamızı sağlayacaktır.

                               Aslında Anadolu topraklarında bulunan petrole ve petrol arama faaliyetlerine ilişkin ilk bilgiler, Osmanlı’da , Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” sinde   1651 yılında Van civarına yaptığı gezide buralarda nefte rastlandığını ve halkın gündelik kullanımlarında neftin yer aldığı bilgisine kadar geriye götürülebilir. Maden arama ve işleme ise çok çok daha geriye…..

Dünya’da en uzun süre  hakimiyet kurmuş beş imparatorluktan dördünün Anadolu topraklarına sahip olması, bölgenin jeopolitik önemini de ortaya koymaktadır.

                 Zamanla öncelik ve önem değişse de dünya hakimiyetinin yolları bellidir…Ya ana karaya sahip olacaksınız. Kara hakimiyetiniz olacak…

Ya denizlere ve özellikle deniz yollarına hakim olacaksınız…

Ya dünyanın merkezi ve ana ada karası olan Asya-Avrupa-Afrika nın birleşme noktası ve bunların etrafı ya da ortalarındaki deniz geçişlerine sahip olacaksınız….

Ya da son yüzyılda olduğu gibi “Enerji havzalarına ve iletim kanallarına hakim olan, dünyaya hakim olur” şeklinde ifade edilen “ Enerji”ye sahip olacaksınız…Yani her halükarda Türkiye’nin de bulunduğu bölgeye hakim olacaksınız…

I. Dünya Savaşı sonrası yapılan bölgenin paylaşımı da sıvı enerjinin paylaşımı şeklinde olmuştur. Birden fazla güç odağının bulunması paylar farklı olsa da birden çok ülke tarafından paylaşma şeklinde olmuştur. Sonrasında yaşanan II. Dünya savaşı sonrasında ise uydu devlet ve kumanda takılı yöneticileri olan devletçikler kurulmuştur. Kumandaya sahip devletler ise azalmıştır. Dünya iki kutuba ayrılmış kimisine göre soğuk savaş kimisine de göre anlaşmalı sömürü dönemi başlamıştır. 45 yıllık süreç bütün devletleri kontrol altında tutmayı sağlamıştır.

1990 ‘lı yıllara gelindiğinde kutuplardan biri olan ülkenin Devlet Başkanı  Mihail Gorbaçov ‘un istifa etmesinin ardından Sovyetler Birliği dağılma sürecine girmiştir. Tahterevallinin diğer ucundaki kutup ise elini çabuk tutmak zorunda hissetmiş ve hemen harekete geçmiştir. Dünyanın en önemli iletişim yolu ve enerjinin taşınması için hayati değerde olan balkanlar karıştırılmış Yugoslavya’dan yedi  küçük devlet  çıkarılmıştır. Komşu ülkelerin çoğu da yönetim olarak dizayn edilmiştir.

1991 yılının hemen başında, 80’li yıllarda her iki tarafa da silah ve mühimmat vererek savaştırdığı, yıprattığı ve muhtemelen etkisinin de olduğu Kuveyt işgali bahane edilerek İrak’a körfez harekatı düzenlenmiş ve “Çekiç Güç” denilen işgal ön birlikleri yerleştirilmiştir.Bu dönem de Türkiye’nin güneyinde PKK  eylemleri  artırılmış kuzeyinde ise ne yazık ki Çeçen savaşı başlatılarak bölgenin güçlü devletleri iç karışıklıklarla uğraşması sağlanmıştır.

Enerji bölgesine yerleşmek için yeterli bahane bulunamayınca 11 Eylül 2001 saldırısı gerçekleşmiştir.Hala kimin gerçekleştirdiği netlik kazanmayan saldırı sonrasında bölgenin fiili işgali başlamıştır. Önce Afganistan ,ardından Irak işgal edilmiştir.

Kuzeyimizde Gürcistan’da “Kadife” ,Ukrayna’da “Turuncu Devrim”…Ardında 2010 da başlatılan ve nedense öncelikle “Doğu Akdeniz” etrafındaki İsrail ve Türkiye hariç tüm devletlerde istikrar bırakmayan “Arap Baharı”……Daha saymadığımız bir çok olay…

Kendiliğinden olduğunu düşünmek bana göre fazla saflık olur.

Peki neden?

ABD’nin yabancı petrole bağımlılık oranının 2001’de % 52 iken, 2020’de ABD tükettiği petrolün %66’sını dışarıdan satın almak zorunda kalmıştır. Ancak bu ihtiyaç sadece ABD’de artmamaktadır. Petrol tüketimi 2003’te günde 66 milyon varilken, 2020’de ortalama  119 milyon varil olmuştur. Kuzey Amerika’nın 2025’e dek Ortadoğu’dan alacağı petrol yüzde 85 artacaktır . 2025’e kadar Avrupa’nın Ortadoğu’dan petrol alımı yüzde 57, Japonya’nın yüzde 50, Pasifik’teki gelişmekte olan ülkelerin yüzde 100 ve Çin’in ise yüzde 500 artacağı düşünülmektedir. 2025 yılına gelindiğinde, ABD’de tüketilen petrolün % 71’i, Batı Avrupa’dakinin % 68’i, Çin’dekinin % 73’ü kendi ülkeleri dışından sağlanacaktır.

Sadece ihtiyaç karşılama mı?

Enerji bölgelerini denetim altına almak istemesinde ikinci olarak dünya üzerindeki rakiplerin de çok büyük ölçüde bu kaynaklara bağımlı olmasıdır. ABD açısından özellikle Avrasya ve Ortadoğu’ya egemen olabilecek ve böylece  meydan okuma yeterliliğine sahip olacak bir rakibin ortaya çıkması ABD’nin üstünlüğünün devam ettirmesi açısından çok büyük tehlikedir. Bu nedenle dünya hakimiyeti;  ihtiyaç dışında da dünyadaki tüm enerji kaynakları ve enerji ulaşım yollarının kontrol altında tutulması ,enerji vanalarının elde tutulmasıyla  mümkün olacaktır.

Bugün için Ortadoğu dünya petrol rezervlerinin yüzde 65,4’üne sahiptir.  Mısır, Cezayir, Libya ve Tunus rezervleri de eklenince toplam rezerv dünya rezervlerinin yüzde 69,6’sına ulaşmaktadır. Ortadoğu petrolünün kalitesi bir hayli yüksek ve maliyeti de ucuzdur.

Bir de buna Doğu Akdeniz rezervlerini de katarsanız bölgede halen devam eden vekalet savaşı ve ekonomik saldırı ve savaşın ve terörün sebebini daha iyi anlarsınız.

Doğu Akdeniz ve Türkiye’nin Enerji’de ve bu savaştaki konumunu da bir sonraki yazıda değerlendirelim mi ? Ne dersiniz?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.