Hüzün Çiçekleri

Reklam
Reklamı Gizle

 Bu güzel çiçeklere böyle deme hakkım var mı bilemiyorum ama bendeki duygusu bu. Kasımpatları( krızantemler )sonbaharda mor, pembe, beyaz açarlar. Mis gibi, ta içinize işleyen kokularıyla sizi kendine çeken bu çiçekler, 10 kasımlarda Atatürk’ümün büstlerini süslerlerdi çocukluğumda. Anma törenlerinden bir gün önce, törenin yapılacağı alandaki Atatürk büstünü süslerdik, sevgili görevli öğretmenlerimizle. Onlara yardım ederken hep içim sızlar, içimden Şu şiirin mısraları geçerdi. Mustafa Kemali düşünüyorum

Al bir ata binmiş, yalın kılıç ,aşıyor yüce dağları, engin denizleri. Çok da hatırlayamadım ama çok sevdiğim bir şiirdi. Her milli bayramlarda, 10 kasımlarda şiirler okurdum. Beni en çok etkileyen de buydu. Okurken heyecanlanır, ağlamamak için zor tutardım kendimi.ızmir’de bir başka sevdim hüzün çiçeklerini. Eşim Ankara’da özel bir günde çiçek getirmeye çevreden utanırken, İzmir’de taze gördüğü beyaz krizantemleri getirirdi. Bunlar da bir başka güzel. Taç yaprakları beyaz, ortası yeşil olur. Daha sonraları hep onların resimlerini yaptı rahmetli eşim. Sevgiyle ve özlemle anıyorum. Ruhu şad olsun.

       Benim Atatürk’üm kısacık ömründe neler neler yapmıştı düşünsenize. Önce cepheden cepheye koş. Düşmanı denize dök. Güzel yurdumu kurtar. Cumhuriyeti ilan et. Bir çok devrimler yap. Din ve devlet işlerini biribirinden ayır. Laikliği getir. Kadın haklarını getir. Seçme ve seçilme hakkı, medeni kanunu çıkar, tek eşliliği getirerek kadınlarımızı korudu. Aklına estikçe boş ol, boş ol diyen,birle yetinmeyip dört kadınla evlenen erkeklere çeki düzen verdi. Kılık kıyafette yenilik yaptı. Bazı kadınlar, her ne kadar bu haklarından vaz geçip kölelik günlerine geri döndülerse de bizim için çok önemli kanundu bu. Harf devrimi yaptı. Kara tahta başında latin harflerini öğreterek daha kolay,okumayı ve anlamayı sağladı. Tekke ve zafiyeleri kaldırarak okullar açtı. Kadınların öğretmen, doktor, hakim, ve benzeri mesleklerde çalısmalarını sağladı.

Yurdumuza yeni yollar, köprüler,demiryolları, fabrikalar açtı. Ülkemizi medeni ulkeler seviyesine getirerek saygınlığımızı kazandırdı.

      Bir çok mazlum devletlere örnek oldu. Düşünüyorum da günlerdir Amerikan seçimlerini mersk edip duruyoruz. Trump mu, Biden mi kazanacak diye.

      Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’na aklına estikçe hakaret mektupları gönderen, basından hakaret eden Trump kazansın demek de ne oluyor, ya da Türkiye hakkında pek de iyi düşünemeyen Biden olsa ne olacak. Biz demokrasi ile idare edilen bağımsız bir devletiz.

       Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını uygulasak ve onun gösterdiği yoldan gidebilseydik, onlar bizi merak eder saygı duyarlardı. Biz ne yaptık? Ne kadar tarikat varsa onların peşinden gidip ülkemizi geriye, en geriye götürmeye çalıştık. Dün Sözcü gazetesinde okudum ve içim sızladı Roterdam İslam Üniversitesi’nin rektörü  Atatürk’e hakaretler edip  ” deccal ” diyebiliyor. Edepsiz adam, o kadar kötüsünüz ki Atatürk’ün ölüsü bile sizi korkutuyor. ATATÜRK yaşayacak sonsuza dek, ama sizi hiç kimse iyilikle anmadan kaybolup gideceksiniz. Canım arkadaşlarım işte böyle bedenimde değil ruhumda sızı.

     Dün Serhan Asker’in proramında Mahzuni Şerif’i andılar. Hani diyor ya. Bir daha çık gel Samsundan, sarı saçlım, mavi gözlüm diye. Nasıl duyarlı ozanlarımız var Mahsuni Şerif,Aşık   Veysel, Neşet Ertaş. Aşık Veysel’i ilkokulda tanıdım rahmetli öğretmenim  Recai Velibeyoğlu sayesinde. Mucur’da küçuk bir kütüphane vardı.  Orada. Çocuk kalbimle ne çok etkilenmiştim. Benim sadık yarim kara topraktır, Ben gidersem sazım, sen kal dünyada, gizli sırlarımı aşikar etme.diyordu. Kitabını alıp tüm şiirlerini ezberlemiştim. Nereye gitti bu kafam acaba. Ya canım hemşerim Neşet Ertaş. Zahidem kurbanım sallama beşik. Beni genç yaşımda sen ettin aşık diye. Bu insanlar türkülerini kendileri yazıp söylüyor,sazlarını çalıyorlar. Sevgiyle, özlemle, rahmetle anıyorum her birini. Bunlar sevgiyi öne çıkarmışlar. Adlarını söylemeye gerek yok. Prof olmuşlar, din hocası olmuşlar, onlar da nefret tohumları ekiyorlar topluma. Yazıklar olsun.

       Çok üzgünüm şimdi ki siyasiler de nefret dilini kullanıp gelecek neslimizi de karartıyorlar. Yazık, yazık , çok yazık. Bu yüzden de başımızı ne yana çarpacağımızı bilemedik. Dünyada uzak, yakın hiç dostumuz kalmadı. Nerde kaldı Atatürk’ün ” Yurtta barış, dünyada barış ” disturu. Ne içerde barış var ne dışarda. İçerde de kimsenin kimseye saygısı, sevgisi yok. Birinin beyaz dediğine diğeri siyah diyor. Hiç doğru söz yok. Hep yalan, hep yalan, düzen. Nasıl düzeleceğiz bilmem. Depremle, Corona da artısı.

Anahtar Kelime:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.