Ekonomik Kurtuluş Savaşı’nın Hazin Tablosu!
Geçen haftaki yazımızda ekonominin kitabını yazdık diyen iktidarın esasında ekonomiyi nasıl mahvettiklerini bilhassa resmi ekonomi verileri ile yani delilli kanıtlı göstermeye çalışmıştık.
Hatta Dolar kuru 12.50 TL’yi bulduğu için sarsılan ekonomimizi değerlendirmiştik. Bu yazıyı hazırlarken Dolar’ın 13.50 TL’yi geçmesi, Avro’nın 15 TL’yi geçmesi yine piyasaları derinden salladı. Maalesef çok zor bir süreçten geçiyoruz.
Sayın Erdoğan bunu ekonomik kurtuluş savaşı olarak tanımlıyor ama eğer öyleyse doğru başkomutana sahip miyiz o tartışılır bir konu. Geçen haftaki yazımda kullandığım ekonomi verileri pek çok okurumdan olumlu geri dönüş aldı. Bu yazıda daha teferruatlı bir araştırma yapmaya karar verdim. Pek çok ekonomi sitelerini ve haberlerini taradım. Zira bu rakamlara bakınca AKP iktidarının neden hızla güven kaybettiğini, anketlerde çok oy kaybettiğini, AKP için 50+1’in neden artık ulaşılmaz görünmeye başladığını, AKP genel başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın neden 50+1 meğer hataymış dediğini, bazı AKP ileri gelenlerinin 50+1 aslında bize tuzakmış dediğini, AKP’yi neden ilk seçimler için neden büyük bir endişe ve telaş sardığını, iktidarlarının bitmekte olduğunun neden artık idrakinde olduklarını daha iyi anlıyorsunuz. Araştıran, düşünen, tefekkür eden bir toplumun olduğu devletlerde halkı kandıran, sömüren partilerin ve siyasetçilerin çok fazla iktidarda kalabilmeleri asla mümkün olamayacaktır.
Şimdi Türkiye’nin ekonomi karnesini analiz edelim ve bakalım ekranlarda siyasilerin dediği gibi uçuyor muyuz yoksa batıyor muyuz görelim.
MİLLİ GELİR DÜŞÜYOR;
AKP iktidara geldiğinde 2002 yılı sonunda Türkiye’nin milli geliri 240 milyar dolardı. Bu rakam, 2013’te TL’nin aşırı değerli olmasının da etkisiyle 957 milyar dolara kadar yükseldi.
Ancak sonraki yıllarda hem ekonomideki yavaşlama ve krizler hem de TL’nin dolar karşısındaki büyük değer kaybıyla 2019’da 760 milyar dolara kadar geriledi. 2020 yılında açıklanan milli gelir rakamı ise 720 milyar dolar oldu ve bu yıl bu rakamın düşmeye devam ettiği öngörülüyor.
KİŞİ BAŞI MİLLİ GELİRDE GERİLİYORUZ;
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda Türkiye’nin kişi başı milli geliri 3 bin 620 dolardı. 2013’te 12 bin 490 dolara kadar yükselen bu rakam, 2019’da 9 bin 150 dolara gerildi. Bu rakam 2020’de 8 bin 597 dolar oldu. 2002 yılında dolar cinsinden kişi başı milli gelirde Türkiye 73. sıradaydı. 2019’da 75. sırada bulunuyordu. 2020’de ise ülkemiz dünya sıralamasında 78. sıraya gerilemiş. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde tek uçan Dolar ve Avro olurken güzel ülkem ekonomik verilere göre sürekli ger gidiyor
TÜRK LİRASI TARİHİN EN DEĞERSİZ SEVİYESİNDE;
Son yıllara TL’deki değer kaybı damga vurdu. Öyle ki, yılbaşından bu yana dolar karşısında dünyada en fazla değer kaybı yaşayan para birimi yaklaşık yüzde 30’luk oranla Türkiye. 4 Kasım 2002’de 1,67 olan dolar/TL kuru, bugünlerde 13,50 seviyelerini gördü. TL’nin değerini Türkiye’nin dış ticaretinde önemli paya sahip ülkelerin para birimlerinden oluşan sepete göre ve enflasyondan arındırarak kıyaslayan reel efektif döviz kuru verilerine göre de TL ekim ayında, 1994’ten bu yana olan dönemin en değersiz seviyesine geriledi.
İŞSİZLİK SORUNU HEP BÜYÜDÜ;
2001 krizi öncesinde 2000 yılında Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 6 idi. 2002’de bu oran yüzde 9,8’e fırladı. AKP döneminde işsizlikte en düşük nokta 2012 yılında yüzde 8,4 oldu. 2019’da ise dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 13,7 oldu.
2020 için işsizlik oranı yüzde 13,2 oldu. TÜİK verilerine göre, Kasım 2002’de istihdam oranı yüzde 44,8 iken, bu rakam Temmuz 2020’de yüzde 43,5’e geriledi. Kasım 2002’de işsiz sayısı 2 milyon 689 bindi. Temmuzda dar tanımlı işsiz sayısı 4 milyon 227 oldu. İş bulma ümidini kaybedenler de dahil edildiğinde DİSK-AR’a göre bu rakam 9,8 milyona ulaşıyor. Kısa çalışma kaynaklı iş kaybı da eklendiğinde rakam 10 milyonu aşıyor. 2002’de 68,8 milyon olan nüfus ise 2019 sonunda 84 milyona yükseldi. Yani işsiz sayısının artış hızı yüzdesi nüfus sayısın artış hızından çok daha fazla.
YÜKSEK ENFLASYON SORUNU;
90’lı yıllar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de enflasyonun (yılsonu tüketici enflasyonu) yüksek olduğu yıllardı. 2000’lerden sonra tüm dünya ile birlikte Türkiye’de enflasyon önemli oranda geriledi ancak Türkiye dünya ortalamasının çok üzerinde kaldı. 2002 yılında yıllık enflasyon dünyada ortalama yüzde 4,1, gelişen ülkelerde yüzde 6,7 iken Türkiye’de yüzde 29,7 idi. 2019’da Türkiye’de enflasyon yüzde 11,8 olurken, dünyada ortalama yüzde 3,9, gelişen ülkelerde yüzde 5,7 oldu. Türkiye için 2020 yılsonu enflasyon oranı yüzde 14,6 ve artmaya da devam ediyor. Dünya enflasyon ortalaması ise yüzde 3 civarı. 2002’de Türkiye, dünyada enflasyonu en yüksek 7. ülkeydi.
2019’da bu alanda 15. sırada yer aldı. 2020’de Türkiye enflasyonu en yüksek ülkeler arasında 14. Sıraya yükseldi ve maalesef daha da kötü olacağa benziyor.
DIŞ BORÇ YÜKÜ ÇOK FAZLA;
Yüksek cari açık ve ithalata bağımlılık nedeniyle Türkiye’nin dış borç stoku AKP döneminde ciddi şekilde arttı. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, 2002’de 129,6 milyar olan Türkiye’nin brüt dış borç stoku, 2018’in birinci çeyreğinde 466,9 milyar dolara kadar yükseldi. Krizle birlikte TL’deki aşırı değer kaybının getirdiği yüksek kur riskini yönetmek için özel sektör dış borç azalmaya başladı ve bu riskin bir bölümü dolaylı olarak Hazine’ye devredildi. 2020’nin Haziran sonu itibarıyla Türkiye’nin dış borç stoku 421,8 milyar dolar. 2002’de yüzde 54,4 olan dış borç stokunun milli gelire oranı, 2020’nin ilk yarısı itibarıyla yüzde 56,8 seviyesinde. İlginizi Çekebilir, Dünya Bankası verilerine göre Dış borçta Türkiye 120 ülke arasında 6. sırada! Türkiye’yi AKP iktidarı gerçekten uçuruyor, ama nedense hep kötü yönde…
REZERVLER EKSİLERE GERİLEDİ;
AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002’de Merkez Bankası’nın (TCMB) 25,5 milyar dolar döviz rezervi, 1 milyar dolarlık da altın rezervi vardı. Toplam 26,6 milyar dolarlık rezervin toplam dış borca oranı yüzde 20,5 idi. 23 Ekim 2020 itibarıyla TCMB’nin 45,1 milyar dolarlık döviz rezervi, 43,3 milyar dolarlık da altın rezervi bulunuyor. Toplam 88,4 milyar dolarlık rezervin toplam dış borca oranı yüzde 21. Ancak, TCMB rezervlerinin 62,9 milyar doları, yurt içi ve dışındaki bankalardan TL karşılığında swap (takas) ile alınan döviz ve altınlardan oluşuyor. Bu durumda TCMB’nin swap hariç rezervi 25,5 milyar dolara geriliyor. Rezervin dış borca oranı da yüzde 6’ya geriliyor. Swapların yanı sıra bankaların zorunlu karşılık olarak TCMB’de tuttuğu döviz ve altınlar da çıkarıldığında TCMB’nin net rezervi eylül sonu itibarıyla -45,9 milyar dolar seviyesinde bulunuyor.
HER YIL ZENGİN DAHA DA ZENGİN OLUYOR;
İsviçre bankası Credit Suisse verilerine göre, 2002 yılında nüfusun en zengin yüzde 10’luk kesimi servetin yüzde 67,7’sine sahipti. 2018 yılından bu oran yüzde 81,2’ye yükseldi. Bu dönemde nüfusun yüzde 90’lık çoğunluğunun toplam servetten aldığı pay ise yüzde 33,3’ten yüzde 18,8’e geriledi. 2018 itibarıyla nüfusun yüzde 82’sinin kişi başı serveti 10 bin doların altında. Nüfusun sadece binde 1’lik kesiminin serveti 1 milyon dolar ve üzerinde bulunuyor.
Yani yaşanan her ekonomik kriz, dövizdeki yükselmeler nedense sadece zengin kesime yarıyor, servet dağılımında zenginin payı sürekli artarken halkın çoğunluğunun serveti hızla azalmaya devam ediyor.
AKP genel başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ise tüm bu tablo karşısında ekonomik kurtuluş savaşı verdiklerini söyleyerek milletin milliyetçi ve vatansever damarlarına oynayarak halkı teskin etme yöntemini seçmiş gibi gözüküyor.
Ancak bu savaş tamtamlarını ilk çalışları değil. Sayın Erdoğan son üç yıldaki üç kur krizi sırasında da ‘ekonomik kurtuluş
savaşı’ ifadesini kullanmış. İlk söylediği tarih olan 16 Ekim 2018’de 5,78 olan dolar/TL kuru, ikinci kez söylediği 31 Ekim 2020’de 8,30, üçüncü çıkışı sonrası ise 13,45 oldu.
Yani eğer bu Kurtuluş Savaşı ise bu başkomutan ile savaşın gidişatı hiç de iyi değil, düşman Dolar ülkeyi işgal etmiş bile! Ekonomik verilerle bir kez daha anladık ki, ekonominin kitabını yazdık yazmaya da devam ediyoruz iddiasındaki iktidar Türkiye için esasında sefalet kitabı yazarak Victor Hugo’nun Sefiller kitabını kıskandıracak bir başarıyla ülkemize uyarlamışlardır. Ekranlarda hamaset siyaseti yapan iktidar gerçeği asla gizleyemeyecektir.
Her ne kadar hükümet herhangi bir konuda başarısız olduğunda, mesela ekonomiyi çökerttiğinde yandaşlarının hemen ‘bunlar dış güçlerin oyunu, bunlar gizli güçlerin saldırısı, diz çökmeyeceğiz, v.s.’ nidalarına başlaması ise toplumda karşılık görmüyor, hamaset siyaseti ile gerçekleri hasır edebilmeleri mümkün olmuyor.
Zira gerçek hepimizin mutfağımızda, aşımızda, cebimizde yokluk, açlık ve sefalet olarak üstü bastırılamayacak şekilde haykırmaktadır. İşte iktidarın hızla güç kaybetmesinin, 50+1’i artık ulaşılmaz görmeye başlamasının en önemli nedeni de bunlardır; halkın sefaleti hızla artarken iktidar ve yandaşlarının servetlerine servet katmaya devam etmeleridir! Sokağa çıktığınızda gözlemlenen şey odur ki; halk iktidarın gözaltı, tahkikat, hapis, ihraç, işten atma v.s. gibi korkutmaları ile sindirilmiş bir öfke ile artık seçimleri beklemektedir.