Cum­hu­ri­ye­ti Ger­çek­ten Hak Etmek!

Reklam
Reklamı Gizle

Bazı kav­ram­lar var­dır ki bi­rey­ler kendi bi­ri­kim­le­ri, bil­gi­le­ri ve sez­gi­le­ri ile o kav­ram­la­ra de­ği­şik an­lam­lar yük­ler­ler. Ama özün­de her­kes için de­ğiş­me­yen temel ya­pı­taş­la­rı var­dır.
İşte Cum­hu­ri­yet bun­lar­dan bi­ri­dir ve Türk Dev­le­ti­nin kav­ram ha­ri­ta­sın­da en be­lir­gin yerde dur­mak­ta­dır. Bugün genç/yaşlı de­me­den mil­le­ti­mi­zin her ferdi bu de­tay­la­rı daha iyi idrak et­me­li ve ha­tır­la­ma­lı­dır.
Bakın Ku­tad­gu Bilig’de “Bütün ola­cak şey­le­rin ön­ce­den bir be­lir­ti­si var­dır, kü­çük­lük­ten iti­ba­ren bü­yü­yün­ce­ye dek bu be­lir­ti­ler hep ken­di­si­ni gös­te­rir.” de­nil­mek­te­dir. Bir başka ifa­dey­le ka­li­te­li meyve daha to­mur­cuk aşa­ma­sın­da fark edi­le­bi­lir.
Cum­hu­ri­ye­tin adım adım ge­li­şi de bir to­hu­mun fi­liz­len­me­si­ne ben­zer. Kök­le­ri şüp­he­siz milli ira­de­ye dö­nü­şen kur­tu­luş mü­ca­de­le­si ve mil­le­tin azim ve ka­rar­lı­lı­ğın­da aran­ma­lı­dır. Mus­ta­fa Kemal, özel­lik­le Sam­sun’a çık­tı­ğı andan iti­ba­ren, Amas­ya, Er­zu­rum ve Sivas’ta alı­nan ka­rar­lar­la oluş­tur­du­ğu si­ya­sal ve top­lum­sal çer­çe­ve­yi Cum­hu­ri­ye­tin ni­te­lik­le­ri için ha­zır­la­dı­ğı­nı söy­le­mek müm­kün­dür.
Be­lir­ti­ler­den biri de geniş ka­tı­lım­lı bir mec­li­se giden yol­cu­luk­tur.
1923’e ge­lin­di­ğin­de ise Cum­hu­ri­ye­tin ilanı bir gün önce, 28 Ekim günü, Çan­ka­ya köş­kün­de­ki ye­mek­te Mus­ta­fa Kemal’in “Yarın Cum­hu­ri­yet ilan ede­ce­ğiz!” ifa­de­si­nin ar­dın­dan er­te­si gün mec­lis gün­de­mi­ne gel­miş­tir. As­lın­da bu ko­nu­da ilk işa­ret Mus­ta­fa Kemal’in 22 Eylül’de Avus­tu­ral­ya­lı ga­ze­te­ci Jo­seph Hans Lazar’a mec­lis­te­ki makam oda­sın­da ver­di­ği rö­por­taj­da gelir: “Ben size yeni Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Ana­ya­sa­sı’nın bi­rin­ci mad­de­si­ni tek­rar­la­mak is­ti­yo­rum. Şöyle: Ege­men­lik ka­yıt­sız şart­sız mil­le­tin­dir. Dev­le­tin tüm yet­ki­le­ri tek ve sı­nır­sız ola­rak mil­let ta­ra­fın­dan kul­la­nı­lır. Bun­lar sa­de­ce bir söz­cü­ğün açık ve tek ta­nı­mı­dır. Cum­hu­ri­yet!”
Lazar’ın bu açık­la­ma­yı bazı mes­lek­taş­la­rı­na ak­tar­ma­sı­nın ar­dın­dan epey bir he­ye­can olur. Hatta kimi mil­let­ve­kil­le­ri bir “dil sürç­me­si” kabul ede­rek bunun dü­zel­til­me­si­ni is­ter­ler. İstan­bul mu­ha­bir­le­rin­den Mecdi Sad­ret­tin bu gö­rüş­me­de çe­vi­ri yapan Ham­dul­lah Suphi Tan­rı­över’den Cum­hu­ri­yet ifa­de­si­nin kul­la­nıl­dı­ğı­nı teyit eder.
Ve ni­ha­yet TBMM ta­ra­fın­dan 29 Ekim 1923 günü Saat 20.30’da Cum­hu­ri­yet ilan edi­lir­ken, Mus­ta­fa Kemal de oy­bir­li­ğiy­le Tür­ki­ye’nin ilk Cum­hur­baş­ka­nı se­çi­lir.
Şimdi gelin Cum­hu­ri­ye­tin ne ol­ma­dı­ğın­dan zi­ya­de ne ol­du­ğu­nu şöyle bir sı­ra­la­ya­lım…
Cum­hu­ri­yet milli ira­de­nin te­cel­li­si de­mek­tir!
Öz­gür­ce se­çe­bil­mek, se­çi­le­bil­mek­tir.
Kan ba­ğıy­la, te­ok­ra­siy­le değil, hal­kın oyuy­la, de­mok­ra­siy­le iş ba­şı­na gel­mek­tir.
Seçme ve se­çil­me­nin hak­kı­nın bir ki­şi­ye, züm­re­ye, bir sı­nı­fa değil tüm mil­le­te ait ol­ma­sı­dır.
Mil­le­tin men­sup­la­rı ara­sın­da ayrım yap­ma­mak­tır!
Gö­rev­le­rin, ma­kam­la­rın, im­kan­la­rın her­ke­se açık ve ula­şı­la­bi­lir ol­ma­sı­dır!
Yö­ne­ten­le­rin mil­le­te rağ­men ha­re­ket ede­me­ye­ce­ği, ömür boyu sal­ta­nat sü­re­me­ye­ce­ği bir ga­ran­ti­nin adı­dır!
Cum­hu­ri­yet çağ­daş­lık­tır!
Her türlü ge­ri­ci­lik, pa­ra­lel ya­pı­lan­ma ile mü­ca­de­le de­mek­tir.
Kut­sal de­ğer­le­rin si­ya­se­te alet edil­me­me­si­dir.
Görüş ve dü­şün­ce­nin, hak ve öz­gür­lük­le­rin te­mi­nat al­tı­na alın­dı­ğı bir hukuk dev­le­ti­dir!
Aklın ve bi­li­min ön­cü­lü­ğün­de ge­liş­mek­tir Cum­hu­ri­yet…
Ortak akıl­dır, ortak iyi­lik­tir.
Ve Cum­hu­ri­yet kur­tu­luş mü­ca­de­le­si­nin ebedi san­ca­ğı­dır!
Ne özel­dir ki; Türk genç­li­ği­ne ema­net edi­len­dir!
Öy­ley­se cum­hu­ri­yet bizim için ta­rih­te­ki bir nokta ya da iz değil, Türk mil­le­ti­nin de­mok­ra­siy­le iler­le­ye­bil­me­si için ko­run­ma­sı ve dahi iş­len­me­si ge­re­ken bir cev­her­dir. Ger­çek­ten cum­hu­ri­ye­ti ve onun ge­rek­li­lik­le­ri­ni hak et­ti­ği­mi­ze ina­nı­yor­sak, en azın­dan yılda bir kez de olsa ne­re­de dur­du­ğu­mu­zu ve ne­re­ye git­ti­ği­mi­zi sor­gu­la­mak mec­bu­ri­ye­tin­de­yiz!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.