Saray Saltanat Sistemi Çökerken!

Reklam
Reklamı Gizle

Türkiye 2023 seçim sathı mahalline hızla yaklaşırken seçime ilişkin, bilhassa da adaylar kimler olacak ( Sayın Erdoğan dışında tabi ki) gibi başlıkların yanına son zamanlarda parlamenter sisteme geri dönüş hususunda tartışmalarının da yapıldığını izlemeye başladık. Çok büyük reklamlar ve gürültülerle geçiş yaptığımız Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin vaat edildiği gibi Türkiye’yi değil de sadece AKP’lileri uçurmuş olması, ileri demokrasiye geçiş değil de ‘Tek Adam’ iktidarını daha da güçlendirerek keyfi yönetim anlayışının her geçen gün etkisini daha da artırmış olması, ekonominin daha da çökmesi ve iktisadi verilerde dünya sıralamasında her geçen gün daha da sonlara inmemiz,  yargı bağımsızlığının tartışılır hale gelmesi ve toplumda adalete güvenin daha da kaybolması, basının neredeyse tamamen iktidar eline geçmesi ve cezaevlerindeki gazetecilerin sayılarının her geçen gün artması ile basın ve düşünce özgürlüğünün artık hayal olması gibi nedenler elbette toplumda parlamenter sisteme olan özlemi ve ‘meğer senin kıymetini bilememişiz’ kanaatini kuvvetlendirmiştir.

Evet, artık her yerde sokakta, televizyon programları tartışmalarında, dost sohbetlerinde, siyasi münazara ve münakaşalarda net görülmektedir ki AKP’nin ve bilhassa genel başkanlarının büyüsü, artık saklanması mümkün olmayan toplumsal, idari ve iktisadi yapılarımız çökmeye başlaması nedeniyle bozulmaya başlamış, şapka düşüp kel görünmeye başlamış, kralın çıplak olduğu gözlemi daha çok kişi tarafından dillendirilmeye başlanmıştır. AKP’nin ‘Siyasal İslam’ argümana sarıp sarmaladığı ve böylece aslında yüce dinimizi de siyasi çıkar için kullanması nedeniyle İslam’a da büyük zararlar vermesi de ayrı bir kara leke olan 20 yıllık iktidarındaki yolsuzluklar, hırsızlılar, rantlar, adam kayırmalar, adaletsizlikler, ülkeyi tehlikeli ve düşman cemaatlere teslim etmeler, sürekli kandırılmalar, terör örgütleri ile pazarlıklar ve başarısızlıklar ‘yeter artık’ dedirten bir toplumsal bıkkınlığı yükseltmeye başlamıştır.

AKP’nin Saray Saltanatına dayanan ve artık demokrasi anlayışından hızla uzaklaşmakta olduğumuz bir idari anlayış ile ülkeyi yönettiği inkâr edilemez bir gerçektir. AKP genel başkanına aynı zamanda cumhurbaşkanı olduğu için doğrudan bağlı bakanların tarafsız bir yönetim uygulamadıkları, tamamen AKP genel başkanının cumhurbaşkanı sıfatına balı olarak emir ve talimatları ile çalışmakta olduklarını herkes net bir şekilde görmüştür.  Yani esasında tüm idari yapılanma AKP genel başkanına, yani taraflı bir cumhurbaşkanına bağlıdır. Cumhurbaşkanı herkesin başkanı olamamış, pandemi, salgın demeden sürekli kendi partisinin toplantılarında, kongrelerinde, parti binası açılışlarında boy göstermiş, kendi partisi lehine iddialı konuşmalar yapmıştır. Elbette milyonlarca başka partili bunları dinlerken bu şahıs benim cumhurbaşkanım olamaz demekten kendilerini alamazlarsa kim ne diyebilir ki?

AKP 20 yıllık yönetiminin reklamını her ne kadar her yere yollar yaptık, uçtuk, süper güç olduk diye yapadursun, toplumsal hafızamızı bambaşka şeyler haykırmaktadır. AKP 20 yıldır İslam argümanını ısrarla kullanıp siyasal bir nemalanma vasıtası olarak kullanmasına rağmen Türkiye gündemi AKP’lilerin rant ve haksız ihale haberleri ile sıkça çalkalanmıştır. AKP’lilerin adama kayırma ve kadrolaşmayı açıkça yapmaları zaten parti isimlerindeki ‘adalet’ kelimesinin sadece bir laf-ı güzaf olduğunu çoktan öğretmişti bize. Yargının neredeyse AKP talimatı ile çalışır hale geldiği intibaının toplumda olmadığını söyleyebilir misiniz? FETÖ hainlerine ‘ne istedilerse verdik’ itirafları ile de gördüğümüz gibi devletin her köşesini bizzat teslim etmişler 15 Temmuz hain darbe girişiminde nerdeyse kendi sonları ile birlikte devletin de sonunu getiriyorlardı. Çözüm süreci denilen o meşum çöküş sürecinde PKK ile pazarlılar yapılmış teröristlere ve bebek katili terörist başına nice vaatler verilmiş, ülkece Türk’üm demek neredeyse suç haline gelmişti. Bunları unuttuk mu? ASLA…

AKP’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi uygulaması ülkenin tüm devlet kurumlarının tek adam tarafından yönetilmesi, ülkenin sosyal ve iktisadi imkânlarının bilhassa ihaleler ve rant anlayışı ile adeta sadece AKP’liler ve yandaşları tarafından kullanılıyor olması, iktidara muhalefet edenlerin tahkikat, gözaltı, hapis gibi tazyiklerle sindirilmeye çalışılması demokrasiden sapma olarak görülmekte ve Türkiye’nin idari yapısı monarşik bir izlenim vermektedir. Hal böyleyken diğer yandan MHP’nin de iktidar ne yaparsa yapsın haklıdır, iktidarın ve AKP genel başkanının/cumhurbaşkanının yaptığı/söylediği her şey doğrudur sonuna kadar koşulsuz/şartsız destekliyoruz, ona karşı çıkanlar karşılarında bizi de bulur izlenimi veren siyasi anlayışı ise ülkücülerde ciddi bir tepki ve MHP’den uzaklaşma gibi neticeler doğurmaya devam etmektedir. Buradaki MHP için derin handikap ve siyasi kaos/yıkım ise tüm bunları gözlemlerken tabanın tepki ve kopmalarına karşı halen umursamaz bir tavır içinde gözükmesidir. AKP’nin onca başarısızlık ve iktisadi/siyasi yıkımları ile çöken saray yönetim sisteminin ise halen ‘Beka’ söylemi gerekçe yapılarak MHP tarafından desteklenmesi ise artık ciddiyetini tamamen yitirmiş bir argüman haline gelmiştir.

Tüm bilimsel sosyal ve siyasal kriterler ışığında incelendiğinde ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin’ tutmadığı, bu sistemin esasında tek adamın her şeye karar verebilip denetlenmeden ülkeyi yönettiği bir tür demokrasiden uzaklaşma olduğu, sistemin sağladığı tüm güç ve imkânların sadece AKP ve yandaşlarına haksız ve hukuksuzca hizmet eden bir kurumsallaşmaya dönüştüğü, vatandaşların mağduriyetinin bu sisteme geçildikten sonra kat be kat daha da arttığı gerçeği görülmüş, böylece haklı olarak kamuoyunda ‘Parlamenter Sisteme’ yeniden bir özlem ve istek hızla yükselmeye başlamıştır. Artık tutmayan ve ülkeyi daha da geriye götüren sistem yerine parlamenter sistemin eskisinden de daha iyi işler hale getirilmesinin yolları hukuki ve siyasi boyutları tartışılmasının zamanı çoktan gelmiştir. Zira anketlerde hızla oy kaybeden ve ilk seçimlerde ağır bir yenilgi alması kuvvetle muhtemel olduğu düşünülen AKP iktidarı sonrası Türkiye’nin yargısı bağımsız, düşünce özgürlüğü olan, halkının artık korkmadığı/korkutulmadığı demokratik bir ülke haline yeniden getirilmesinin hazırlıklarına muhalefet kesimlerce şimdiden başlanılması gerektiği aşikârdır. Zira Alfred E. Smith’in dediği gibi; “Demokrasinin bütün hastalıkları daha fazla demokrasi ile tedavi edilir.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.