Asgari ücret ve bir Türkiye gerçeği!

Reklam
Reklamı Gizle

Asgari ücret için geri sayım başladı. Umarım ağır ekonomik sorunlarla yüzleşen ücretli kesimi az da olsa rahatlatacak bir artış olur. Bu noktada artışın 4 bin TL seviyesine yaklaşmasının oldukça iyimser bir tahmin olduğu söylenebilir.
Ancak dikkat ederseniz burada ülkenin gidişatı açısından sıkıntılı gördüğüm bir durum var…
Türkiye’de 1951’den itibaren yasal olarak uygulanan asgari ücret, yani bir ücretli çalışanın alabileceği en düşük ücretin ne olacağı sorusu her yıl giderek daha yoğun bir tartışmaya sebep oluyor. Bu bile aslında sorunun temel kaynağından uzaklaştığımızın göstergesi.
Çünkü ülkede işsizlik artıyor, hayat pahalılığı ve yükselen enflasyon, gelirin en az yarısını temel ihtiyaçlara götürüyor ve bir de gelir adaletsizliğini eklediğimizde göreli büyüme oranlarından sınırlı bir nüfus payını alabiliyor.
Ücretli kesimlerin büyümeden aldığı payın düşmekte olduğunu uzmanlar özellikle belirtiyor. 2021 ikinci çeyreği için %4’lük bir kayıp söz konusu. Buna göre ekonomist Prof. Dr. Veysel Ulusoy göre asgari ücretin en az 5 bin Tl olması lazım… Sosyal Güvenlik Danışmanı Özgür Erdursun ise “Asgari ücreti bugün 5.000 TL yapsınlar 3 ay sonra bugünkü değerine düşer.” diyerek sorunun/çözümün daha köklü olması gerektiğini ortaya koyuyor.
Kayıt dışı istihdamı, Suriyelilerin ekonomideki yükünü ve diğerlerini de yazmak mümkün.
Evet asgari ücretin belirlenmesi ekonomideki dengeyi etkileyebilecek önemli bir iştir. Fakat bunca tartışma insanımız için salt bir asgari yaşam koşulları endeksine benzemektedir. Zira asgari ücret İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. maddesine göre, çalışan herkesin kendine ve ailesine insanlık onuruna uygun bir yaşayış sağlayacak, adil ve elverişli bir ücret almaya hakkı olduğu ilkesine dayanıyor. Buna karşın açıklanacak asgari ücret tutarı şu an 10 milyonun üzerinde kişiyi doğrudan ilgilendirirken bu tutarın biraz altında ve üstündekileri hesaba kattığımızda bu rakam 15 milyona yaklaşıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin çalışan insan kaynağı bakımından bir asgari ücretliler toplumuna ilgili komisyonun da bir tür temel ücret belirleme komisyonuna dönüşüyor olması.
Komisyondaki 15 üyenin 5’ini temsil eden işverenler maliyetlerini de düşünerek bunun makul bir oranda tutulmasını, çalışanların temsilcileri de enflasyon+refah payı da istiyorlar.
Gelişmiş ülkelerde de asgari ücret elbette var ancak ekonominin ödeme gücü çalışanlara ödenen ücretleri artırmakta olduğundan, toplu pazarlıkların dışında ve ötesinde ücret aralıkları kendisini göstermekte. Böyle bakıldığında Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında Bulgaristan’dan sonra en düşük asgari ücret uygulayan ülke konumunda. Üstelik AB ortalamasının 6 katı kadar asgari ücretliye sahip.
Soruna çözüm olarak asgari ücretten vergi alınmaması ya da bölgesel farklılıklar gözetilerek farklı ücret tutarları belirlenmesi de öneriliyor.
Ancak kanaatim odur ki, 20 milyona yaklaşan nüfusuyla bu tartışmanın odağındaki insan kitlemiz için önemli olan ülkedeki üretimi, istihdamı artırmak, hayat pahalılığını durdurmak ve gelir adaletsizliğini minimize edebilmektir. Buna etkili bir çözüm bulamadıkça daha her yıl bu tartışmaları yapmayı sürdürürüz biz…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.