Suriye Tezkeresi ve Milliyetçiliğin İmtihanı!

Reklam
Reklamı Gizle

Irak ve Suriye’ye yeni bir sınır ötesi operasyonu düzenlenmesi konusunda Cumhurbaşkanı’na verilen yetkinin iki yıl daha uzatılmasını öngören Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, TBMM’de geçenlerde görüşüldü ve uzatılma kararı oylamaya sunuldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Meclis Başkanlığı’na gönderilen Irak ve Suriye tezkeresinde terör örgütü PKK/PYD-YPG’nin, Suriye’de bölücü faaliyetlerine devam ettiği iddiası kapsamında yapılan görüşmelerin ardından söz konusu tezkereler için TBMM’de oylama yapıldı ve Tezkere, CHP, HDP ve TİP’in ‘Hayır’ oylarına karşı Ak Parti, MHP, İyi Parti ve Memleket Partisi’nin ‘Evet’ oylarıyla 2 yıl daha uzatıldı.

Geçtiğimiz günlerin en öneli gündem maddesi olan bu Suriye tezkeresi meselesi konuyu öyle bir yerlere getirdi ki, İyi Parti’nin CHP’den ayrı düşünmesi ve Cumhur İttifakı ile aynı yönde ‘Evet’ oyu kullanması Millet İttifakında derin bir milliyetçilik çatlağı olarak görülmüş, CHP’nin de HDP ile aynı yönde ‘Hayır’ oyu kullanması da bu iddiayı güçlendirmiştir. Bir taraf tezkerenin vatan millet meselesi olduğunu savunarak tartışmayı komple milliyetçi duygular platformuna taşırken diğer tarafın tezkerenin Cumhuriyete ihanet olduğunu ilan etmesine şahit olduk. Ancak CHP’nin bu iddiasını askıda bırakan ve müphem hale getiren şey HDP ile aynı düşünmesi olmuştur. Zira HDP’nin toplumda haliyle Türkiye Cumhuriyeti kaygıları olmayan bir parti olduğu intibaı nedeniyle bu durum CHP’nin hamle ve gerekçelerini neticesiz bıraktığı gibi tezkere atmosferinde artan milliyetçi dalgalar nedeniyle tepkilerin CHP aleyhine de artmasına neden olmuştur. CHP argümanlarını toplumda daha kabul görür temellere oturtmadığı ve HDP ile birlikte hareket etme atmosferini dağıtmadığı sürece milliyetçi tepkiler almaya devam edebilecektir. Zira İyi Parti ile zaman zaman ortaya çıkan uyumsuzlukların neredeyse tamamında milliyetçilik tabanlı konular yatmaktadır.

Milliyetçilik damarlarını her seferinde kabartan, her operasyonda terörün kökünü kazıdık diye gittiğimiz ve onca şehitler verdiğimiz, ama geldiğimiz 2021 yılında halen bitiremediğimiz terör bataklığı olan Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyine bugüne kadar düzenlenen onca operasyonlar olmuştur. Ak Parti öncesi de bu operasyonlar 1990’lı yıllar boyunca yapılmıştır. Ancak biz yazımızda daha yakın tarihi, mevcut hükümet dönemini inceleyeceğiz. Sınır ötesi operasyonların en karanlık noktaları bu operasyonların geçmişte ya Amerika’nın ya da Rusya’nın dur demesiyle durduğu müphem ve acı dönemler ile haftalarca sürmüş kimi operasyonlarda tonlarca mühimmat ve milyonlarca dolar masrafa rağmen sadece dağ tepe bombalanıp dönüldüğü operasyonlar olmuştu. Geçmişte bu konular çok tartışılmış ancak kimse konu üzerine detaylı bir inceleme yapamamış, toplumun da bu konuları çokça tartışması istenilmemişti. ‘Derin’ mevzu lakin kapağının açılmasını da her zaman bekleyecek bir mevzu(!)

Türkiye’de, Ak Parti iktidarının 5. yılında 2007 de Irak tezkeresi ile başlayan operasyon tezkereleri her yıl tekrarlanmış, 2014 yılından itibaren Suriye de bu kapsama dahil edilerek, Suriye ve Irak için ortak tezkere çıkarılmaya başlanılmıştır. Bu kapsamda yeni yasama döneminde en son 20 Ekim 2021 tarihinde yeniden Suriye ve Irak için savaş tezkeresi TBMM gündemine getirilmiş, üstelik bu sefer 2 yıl için yetki istenilmiş ve alınmıştır. Anayasamızın 92.maddesine göre Türkiye’nin yabancı ülkelere silahlı kuvvetlerini gönderebilmesi için uluslararası hukukun meşru saydığı durumlarda hareket etmesi gerektiği belirtilmiştir. Buna göre, BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan Türkiye’nin Irak’ta ve Suriye’de silahlı kuvvetlerini sürekli olarak bulundurması Anayasa’ya aykırı bir durum yaratabilmektedir. Yani hükümetin tezkerelerle ilgili hukuksal bir sorun olmadığına ilişkin beyanları elbette hukuken dayanıksızdır. BM Güvenlik Konseyi kararı olmadığı gibi Irak ve Suriye hükümetlerinin bu konuda alınmış kararları da yoktur. Suriye ile 20 Ekim 1998 tarihinde imzalanan Adana mutabakatı ve Irak diktatörü Saddam Hüseyin yönetimi ile 15 Ekim 1984 tarihinde 4 yıllığına imzalanan Güvenlik Protokolü ile sınır ötesi sıcak takip harekâtları Türkiye’ye kalıcı olarak asker bulundurma yetkisi vermediği bir gerçektir. Tezkerenin gerekçesinde özellikle belirtilen ve operasyonları meşru kıldığı iddia edilen BM Güvenlik Konseyi kararları ise daimi asker bulundurmanın ‘DAİŞ’e karşı koalisyon çerçevesinde’ belirtilen

kararlardır. Dolayısıyla haklı da olsak sınır ötesi operasyonlardaki bu hukuken tartışmalı durum gelecekte Türkiye açısından önemli hukuksal sorunların yaşanmasına, batı ile ilişkilerin yeniden gerilmesine de sebep olabilecektir.

Tezkereler ve diğer ülke topraklarına düzenlenen operasyonları farklı açılardan değerlendirenlerde olduğundan o bakış açılarını da göz ardı etmemek gerekir. Mesela en büyük eleştiri, bu operasyonlar gerçekten gerekli olduğu zamanlar mı yapılıyor yoksa ekonomide ve siyasette başarısız olan, rant ve haksızlıkların artması ile toplumsal tepkilerin yoğunlaştığı zamanlarda hızla güven ve oy kaybeden iktidarların bu en meşakkatli zamanlarında toplumun milliyetçi damarları üzerine oynayarak tekrar yukarı ivme kazanabilme çabası mıdır şeklindedir. Osmanlı Devleti zamanında tahta yeni çıkan Sultan ilk iş bir sefer düzenlerdi. Bu hem yeni Sultanın halk ve bilhassa ardından gidecek ordu gözünde yeterliliğinin inşasına hizmet eder hem de savaşların bir gelir kaynağı olması nedeniyle ordunun sadakatini ve padişaha bağlılığını perçinlerdi. Bu geleneğinin günümüze yansıması olsa gerek, bir sınır dışı operasyon olduğunda insanlar mehter marşları ile adeta bir sefer-i hümayun’a çıkılıyor gibi coşuyorlar. Bu tarihsel mitos elbette daha çok iktidarın hükümranlığının milliyetçi duygular ile perçinleyip geri planda tüm iktisadi ve siyasi başarısızlıklarını, rantlarını, haksız kazanç iddialarını gölgelemesine hizmet edebilmektedir. Meseleyi her açıdan değerlendirebilme yetisi toplumlarda olmalı, olayları daha objektif görebilmeli, böylece toplumsal duyguları sömürerek hiçbir iktidar veya kimse kendi menfaatine kullanamamalıdır. Devlet mevzuu olan terörle savaş, tezkereler ve sınır dışı operasyonlar iç siyasette bir araç olarak kullanılmamalı, iktidarın zor zamanlarında bir çırpınma aracı olmamalı, bu operasyonlar her yönüyle yeterince bilinip analiz edilmeden kimsenin milliyetçilik sınırları iktidarca test edilememelidir.

Tezkereler görünüş itibariyle yahut da iktidarın toplumla paylaşabildiği kadar olan bilgiler itibariyle memleket ve millet yararına operasyonlardır. Ülkenin sınır güvenliğinin sınırların ötesinde başladığı tarihsel ve askeri açıdan tartışılmaz bir hakikattir. Ancak günümüz uluslar arası hukuk ve devletlerarası ilişkiler bağlamında bir devletin hukuka aykırı hak araması da başka sorunları doğurabilmektedir. Bugün resmiyette müttefikimiz dediğimiz Amerika Devleti, bizim terör örgütü dediğimiz PKK/YPG/PYD yapılanmalarına binlerce tır dolusu savaşa malzemeleri gönderebilmektedir. Uluslar arası arenada haklılığımızı halen tüm dünyaya kabul ettirebilmiş değiliz. Elbette bunda batı güçlerinin Ortadoğu’da kendi menfaatlerine göre hareket ettikleri, dönmesel olarak Türkiye’ye karşı terör örgütlerini desteklediklerini de biliyoruz. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi asıl tartışmamız gereken mesele, yoğun art çalışma ve tartışmalar ile büyük bir bütçe harcayıp onca şehitler verdiğimiz bu operasyonların tamamen Türkiye kontrolünde olması gerektiğidir. Amerika ve/veya Rusya’nın Türkiye’ye şuraya operasyon yap ama şuralara yapma diyerek operasyon sınırlarını belirleyebilmeleri ve de en önemlisi başarı sağlanacağı anda Amerika ve/veya Rusya’nın yeter artık dediğinde operasyonların bitirilmemelidir. Türkiye’nin yaptığı operasyonlar ile sınır ötemizde Amerika ve Rusya’nın Türkiye aleyhine stratejilerine çomak soktuğu anda operasyonların bu büyük devletlerin baskılarıyla bitirilmemesi, asıl o andan itibaren kararlılıkla devam edilmesi gerekmektedir. Tabi hükümetin dediği gibi kendi göbeğimizi kendimiz kesecek kadar büyük devletsek bunu yapmak çok zor olmamalıdır!

MHP Eski İl Genel Meclis Üyesi

Av. Bülent DEMİRBAŞ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.