SARILDIK DÖRT BİR YANDAN

Reklam
Reklamı Gizle

Emine İnce

Nihayet toplanabildik. Cuma sabahı saat on’da yola çıkıyoruz. Aman maskeleri unutmayalım. Maskeleri gah takıp,gah çıkararak gidiyoruz İzmir’e doğru. Hava yağmurlu. Aman kızım yavaş gidelim diye endişeyle söylenip duruyorum. Böyle bir günde uçmuştuk, yardan aşağı da arabamız pert olmuştu.

Neyse ki kazasız , sıkıntısız yola devam ettik. Düşünüyorum İzmir’e gidince ne olacak ki, arkadaslarımı da göremiyeceğim, coronadan dolayı.

İzmir’e geldik. Otobandaki son mola yerinde ihtiyaçlarımızı giderirken kızımın arkadaşı aradı, geçmiş olsun diye. Ne oldu ki geçmiş olsun? Aaa siz daha İzmir’e vamadınız mı? Çok şiddetli bir deprem oldu, dedi. Radyoyu açtık. İzmir’i çok kötü bir toz bulutu kapladı. Çok korktuk. Demek ki yıkılan binaların tozu. Hayır olsun. Tek eksiğimiz depremdi. O da oldu. İnşallah bir şey olmamıştır. Çünkü İzmir’de sık sık deprem olur. Demek ki boş, kullanılmayan eski evler yıkılmıştır diye, kendimizi avuttuk. Şimdiye kadar olan depremlerde kimseye bir şey olmamıştı. Nerden bileyim bu depremin yakıp, yıkacağını, canlar alacağını. Sık sık deprem olduğu için, çok büyük deprem olmaz denmişti.

Aman Allahım! Trafik bir keşmekeş. Çok zor ilerliyoruz dura, kalka. Güç bela eve geldik. Gayet rahatız. Evimiz yeni ya bir şey olmamıştır diye.

Kapıyı açtık ki ortalık savaş alanı. Avizenin lambaları kırılmış, parçalanmış, her yer cam kırığı. Resimler yerlerde. Kütüphane devrilmiş, kitaplar ortalığa saçılmış. Başımızı kaldırıp, yukarı baktık ki mutfağın duvarı çatlamış. Yatak odasının boydan ,boya duvarı çatlamış. Parçaları her yana dökülmüş. Biz bu evi alırken 8-9 şiddetinde depreme dayanıklı demişlerdi.

Sarıldık dört bir yanımızdan. Covit 19 bir yandan, deprem diğer yandan, insafsız mütahitler, onları koruyup kollayan siyasi iktidarlar ve ekonomisi berbat bir ülke. Çık çıkabilirsen bu kıskaçtan. Dert bir değil elvan elvan.

Tv’i açtım, açmaz olsaydım. Ağlayanlar, oğlum kaldı orda, annem yok annem, komşumun çocukları kaldı yıkığın altında diye ağlayan komşu teyzeleri. Neler söylediğini anlayamadığım onlarca insanlar. Ve cankurtaran ekipler,itfaiyeciler,jandarmalar, afadlar, canla başla yıkıktan canlı çıkarmak için uğraşıyorlar. Canı gitmiş canlar için ağlayanlar, haykıranlar, canlı çıkanlar için sevinç gözyaşları dökenler, göçüğün altından çıkarılırken annem de var, onu da kurtarın diyen çocuğun sesi. Abla elimi tutar mısın? Çok korkuyorum diyen genç kızın sesi. Dayanmıyor yürek. Kapatıyorum görmeyeyim diye, duramıyor tekrar açıyorum, tekrar kapatıp tekrar açıyorum. Hayatını kaybedenler çıkarılınca çoook acı, sağ çıkanlar olunca sevinç yüklü, çok tatlı. Çok acılı kepap gibi hayat.

Bir baktım da başımıza gelen her felaket insan eliyle geliyor. Her yeni gelen felaket bir öncekini unutturuyor. Yalnız bir şey var ki dünya kimseye kalmıyor. Sonunda herkes gidiyor, sesli ya da sessiz. Gitmeyeceğini sanıp dünyayı sarıp ,sarmalayan, hepsi benim deyip, kimseyi düşünmeyenlerde bir gün, hiç bir şey alamadan göçecekler bir top bezle. Sultan Süleyman’a kalmayan dünya size mi, yoksa bana mı kalacak.

Güzel İzmir bu yaraları birlik olup sarar ama, acaba siz ülkemizin başına açtığınız belaları yok edebilecek misiniz, en baştakiler? Sanmıyorum. Öyle işler yaptınız ki, içerde ve dışarda, tek dost bırakmadınız. Oturun da düşünün uzun uzun.

Canım arkadaşlarım ne desem, neylesem, çıkamıyoruz bu kıskaçtan. Sonumuz hayır olsun, geceniz güzel olsun. Sabaha sağlıkla kalkmak nasip olsun. Seviyorum hepinizi. Acılar sizden uzak olsun.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.